8 Mart 2016 Salı

çok özledim be sevdiğim...

hani içim cayır cayır yanıyor derler ya işte öyle be sevdiğim.
dağ taş ağaç kuş börtü böcek deniz gök yüzü ay yıldız izmir anladı özlemimi ama bir sen anlamadın be sevdiğim.
gittinden beri izmir bile bana arkasını döndü. sensiz beni izmir bile istemiyor be sevdiğim.
ben nereye gideyim şimdi...

çok özledim be sevdiğim...
gözümde bitmek bilmeyen yaşla özledim seni.
içimde dinmek bilmelyen kanla özledim seni.
uykusuz gecelerimle özledim seni
uyuduğumdaysa rüyalarımla özledim seni.
özledim işte be özledim.
süslü püslü laflar yapamıyorum artık dikine söylüyorum sana özlediğimi...

yokluğunu kapatmak için denedim durdum. başka seylere yordum kafamı ama yine olmadı yine olmadı.
gün 24 saat olsa ben 23 saat 59 dakıkasında kendimi avutsam da o bir dakikada yine seni hatırladım yine o bir dakika bile olsa oturdum ağladım be sevgili..

yapamıyorum be sevdiğim... düşünemiyorum olmadığın bir anı bile.
sensiz hayatı düşünmeyi geçtim sensiz anları bile düşünemiyorum.
sabahları günaydın demediğin her günüm karanlıklar içinde geçiyor.
geceleri iyi geceler demediğin andan itibaren benim gecelerim şeytanlarla geçiyor.

işe vermiştim kendimi şimdi iş de avutmuyor be sevdiğim...
insanlar bana diyordu neden o saate kadar çalışıyorsun diye. ben onlara diyemiyordum seni düşünmemek için diye ama artık işler bile yetmiyor be sevdiğim...

1 saat bile olsa yüzünü görmek sesini duymak o yemyeşil aydınlık gözlerine bakmak için neler verebileceğimi sana anlatamam be sevdiğim.
1 saat ne be 1 an olsun ya 1 an olsun görsem seni, gülsen bana be sevdiğim...

ah be sevdiğim ben sana nasıl anlatayım ki sevgimi nasıl anlatayım özlemimi...
içim cayır cayır yanan orman gibi. o yangında öyle bir de rüzgar var ki ne yapsam sönmüyor alevler. yandıkça yanıyor be sevdiğim. içim cayır cayır yanan orman be sevdiğim...

hani bazen arıyorsun ya sevdiğim, işte o an benim yüreğim ağzımdan çıkıyor be sevdiğim.
neler yapacağımı şaşırıyorum, elim ayağım boşalıyor tirtir titriyorum. sesim çıkmıyor dünyam değişiyor. hele ki sesini duyayım... allaaaaahhhhh benden mutlusu mu var be sevdiğim...
insan nereden nereye diyor ama böyle be sevdiğim.

yüzünü 1 an görmeye ömür vermeye razı oldum artık. ah bir görsem yüzünü bana baksan yemyeşil gözlerini yaşasam senin...

bazen ne hayal ediyorum biliyor musun sevdiğim;
ellerini tekrar tuttuğumu hayal ediyorum. o an öyle bir gülümseme geliyor ki yüzüme anlatamam sana. gören diyor hayırdır ne gülüyorsun diye. diyemiyorum ki onlara seviyorum diye.
utandığımdan mı asla, sadece o hayali kimseyle paylasmamak için be sevdiğim.

gökte ay gördüğümde seni görmüş kadar seviniyorum. bana bakıyormuşsun gibi hissediyorum.
ay hilal ise senin tüm narinliğini hissediyorum, dolunay ise dünyamı apaydınlık güneşten bile aydınlık hale getirmene seviniyorum.
ayparçamsın AYÇAMSIN diyorum kendi kendime. ama hep kendi kendime...

çok özledim be sevdiğim, çok özledim be pamuk ellim...
gözlerinin yeşilinde kaybolmayı özledim baa gülmeni özledim...
bunlara bir an sahip olmak için canımı mutlulukla veririm. tereddüt bile etmem be sevdiğim...

bir an bir an yüzünü görsem bana baksan gülsen... ah be sevdiğim...
aklıma sık sık ansızın karşına çıkmak geliyor ama belki üzerim diye yapamıyorum be sevdiğim...
belki rahatsız ederim diyorum belki beni gördüğüne mutsuz olur diyorum mutsuz olmaman için mutsuz olmayı yeğlerim be sevdiğim.
ah bir gözlerime baksan da ben de dünyanın en mutlu insanı olsam ve hatta o andan sonra ömrümü yaşamasam ama sen bana bir kez bile olsa o yemyeşil gözlerinle baksan ve dünyanın en güzel gülen insanı olsan be sevdiğim.
bir kez ya bir kez sadece bakıp bana içinden geldiğince gülümsesen....

çok özledim be sevdiğim...içim cayır cayır yanan bir orman... içim dünyanın merkezi. ateşin derecesi yok...
yemin ettim sevdiğim senden baskasını sevmemeye. tanrı huzurunda yemin ettim. karşıma çıkan her kadını her anlamda reddetmeye yemin ettim.
ömrümün geri kalanı demiştim ya sana, ömrümün geri kalanı sana kavuşamasam da seni sevmekle geçsin diye dua  ve yemin ettim...

ah be sevdiğim... bir kez baksan yüzüme gülsen yemyeşil gözlerinle... kokun inceden içime içime işlese... işte o an ben ölüme bile razıyım da senin önünde bunu da istemem... sen bana bir bak bana gül kokunu içime çekeyim. sonra git ve o an beni unut hiç yokmusum gibi olsun ve tanrı beni yanına alacaksa da alsın.
yeter ki son kez bile olsa bana gül be sevdiğim....

çok özledim be sevdiğim... çok özledim... tanrıya her gece dua ediyorum bir kez ya bir kez olsun bana gülsün diye...
bir kez daha olsun bana gülmeni dua ediyorum be sevdiğim...

çok özledim be sevdiğim... SENİ ÇOK ÖZLEDİM!

3 Ocak 2016 Pazar



ben iyiyim sen düşünme beni
malum kış ayları işte
yine öksürük krizleri
kızma bana doktora gitmiyorum diye
doktorluk bir durum yok
e bir de ben sevmiyorum be gülüm hastaneleri biliyorsun
korkmam iğneden filan ama sevemedim işte bir türlü hastaneleri
çocukluğun acıyan kıç hatıraları zorla içirilen suruplar geliyor hatrıma
boşver sen beni iki güne toparlarım ben
bir ıhlamur bir çorba hiçr bir seyim kalmaz
yediklerime dikkat eder geceleri de kalın giyinirim
malum atarım yorganı üzerimden
kalmasın aklın bende tamam çok yormam kendimi
az şekerli deliye vurur idame ettiririz evvelallah

kış sert geçiyor gülüm
asıl sen kolla kendini
zayıfsın güçsüzsün çabuk düşersin yatağa
dikkat et ne olur
kahvaltını yap mutlaka kalın kalın giyinmeden çıkma sakın evden
geceleri belini iyice sar
çok çabuk soğuk alıyorsun sen
sonra ha bire ilaç
bak yemeni de sakın ihmal etme
aklım kalır sende gecem gündüzüm şaşar sonra
dayanamam basın bile agrısa
ha bak migren ilaçlarını da almayı sakın unutma
bilirim çöker kalırsın ilaçlar olmazsa
baş ağrısından ağlarsın bilirim
sonra benim cayır cayır yüreğim yanar
dayanamam tek bir göz yaşın aksa
tek bir gözyasına dünyayı ateşe veririm de
işte içinde sen varsın be gülüm
ondandır dünyanın bana oyun oynaması
biliyor sana kıyamayacağımı ha bire yükleniyor
olsun be gülüm içinde sen varsan dünya da güzeldir
bu şehir de köy de kasaba da

varlığın cennet eder ayak bastığın toprağı
al eline ekmek diye ye o toprağı suyunu iç
ömür uzamazsa şerefsizim

gülüm
ay parçam
ömrümün geri kalanı
gitme vaktidir suan
lakin kalbimi sana bırakarak gidiyorum
bakma sen gidiyorum dediğime
fizanda olsa bedenim bir sesinle yanındadır yüreğim
sakın üzülme yokum diye
bir tek sesine bakar o lahzada karsına dikilmem
bazen istediği gibi olmuyor işte insanın hayat
gerçi ben senden hariç o "istediğim gibi oldu" lafını hiç kullanamadım ya neyse
bazen ittirip atıyor işte hayat
git diyor senin burada yerin yok diyor
ha işte ben de o durumdayım be gülüm
azıcık gücüm olda direneceğim ama inan zerre takatim kalmadı
biraz dinlenmek gerek
ıssızlığa çekilip bir toparlanmak gerek
güçlenmek gerek
güçlenmek gerek ki yine kafa tutabileyim hayata
yoksa yitip gideceğim üç onluk ömrümde

sen yine hep gittiğimiz pastaneye git emi
bensiz de olsa git
tatlını ye çayını iç
arada efkarlanırsan yine bizim meyhaneye git
ufak rakı sana yeter fazlasını içme bensiz aklım kalır eve gidene kadar
benden de selam söyle kemancıya
gelecek de yakında gelecek
beraber şarkı söyleyeceksiniz dersin
bak bir ihtiyacın olursa da üstada söyle emi
o ne işin olsa çözer seve seve

aklım sende kalmasın be gülüm
yolum uzun
yolum zor
yolum karanlık
aklıma sen düşme gülüm
düş de güzel düş aşkla düş sevgiyle düş
tasanla düşme kahrolurum
senden hep iyi haberler alayım gülüm
tahsilinle ilgili sık sık bilgilendir beni
sen kendine inanmıyorsun ama ben sana öylesine güveniyorum ki
başaracaksın hiç korkma
zor senin için de biliyorum minnet etmek zordur gülüm
ama unutma arkanda hep varım
düşsen kaldırırım hiç korkma
bakma sen uzağım dediğime benim bir yarım da sende
sendelesen bile kolundan tutar düşürmem seni
düşüyor olsan önüne atarım kendimi gene de seni yere pul etmem
ben alışığım gülüm yere yatmaya ama seni yatırmam
seni namert önünde diz çöktürmem mahçup bırakmam
sen hiç düşünme bunları sakın korkma emi
he de ateşe vereyim bu şehri ki anlasınlar

gülüm
söylenecek çok kelam var lakin uzatmak daha güçleştirir bu gidişi
gitmem lazım gülüm
sana dönebilmek için gitmem lazım
şeytanla kavga etmek derman bırakmadı bende
şununla adam gibi bir kapışalım ki
ya öle ya kala
kalırsam ayakta dönerim sana
döndüğümde seni görmek en büyük umudumdur
bıraktığım yerde bıraktığım aşkla seni görmek nasip etsin yaradan
hiç gitmemişim gibi davranalım
bırakalım aradan geçip gidenleri kavuşmanın keyfini tadalım
bize ayrı kalmak  yaramaz iyi bilirim
lakin gitmeliyim be gülüm
gideyim ki döneyim sana
kızma bana olur mu

daha fazla uzatmayayım
seni tüm sevgimle sarar sarmalarım
mukayet ol kendine
anne babana çok selam et benden
bilirim onlar da kırgınlar bana lakin sözüm olsun alacağım gönüllerini
söz olsun sana gülüm söz

ömrümün geri kalanı,
hayat bulduğum,
aydınlık günüm,
huzurlu gecem,
içimi ısıtan güneş,
yüreğimi ferahlatan yağmur damlası
sabret güzel günler için döneceğim
yeter ki bıraktığım yerde ol...

gülüm!
eyvallah!
seni bana katan Hakk'a eyvallah
beni senden uzak eden hayata eyvallah
sevgine, aşkına eyvallah
Hak ediyorsam Hakk katında ömrüm sana feda olsun
derim ki

EYVALLAH!

2 Kasım 2015 Pazartesi

Benim gidecek bir evim hic olmadi. Ya gittigim evde bana yer olmadi ya da gittiğim yerde benden başka kimse olmadi. Iki turlu de evim diyemedim. Icerisindeki hayatlar hic bana gore olmadi. Aksam oldugunda gulumseyerek giremedim hic bir yere. Hani insanlar kapida birakir ya sorunlarini ben işte hep istemeye istemeye girdim ikametimin belirttigi haneye. Kapida biraktigim sorunlar o cati altindaki sorunlardan daha kolay geldi bana. Şöyle uzanip gulumseyemedim kanepede. Ben hep otururum. Kimi zaman oturarak uyurum. Çünkü boyle alistim. Ya yalnizliktan oturdum ya da o hanedekilere batmamak icin oturdum. Gidecek yerim de olmadi hic. Ben hep bir evim olsun istedim dunyayi kapisinda birakip dunyam olan bir ev. Hic olmadı.

14 Aralık 2014 Pazar

sustuğum dizelerdesin kendime sakladığım... kimsenin duyamayacağı, kimsenin bilemeyeceği... benim bile unuttuğum...

22 Şubat 2014 Cumartesi

ağlamaklı

ben anne babamın arasında uyumaktan çok mutlu olurdum.
anne kokusu baba sıcaklığı dünyanın en güvenli yeri gibi gelirdi
aslında sadece mutluluktu küçük bir çocuk için
aile olmaktı belki de...

kimi geceler onlardan önce giderdim yataklarına,
onları beklerken sızar kalırdım.
sonra babam alırdı kucağına yatağıma yatırırdı
ama olsun yine de onlarla yatmış olurdum işte...

annem kızardı,
bazen sessizce gider odaya
usulca dürterdim babamı
"git öte git öte" derdim
kendime bir kıçlık yer açar yatardım...
sarılırdı babam
annemin söylendiğini duyardım ama olsun
ben o an çok mutluydum işte...

şimdi gitsem yanlarına
bu kazık kadar halimle
yine dürtsem usulca
"git öte git öte" desem
o adam yine alır beni yanına sarılır arkamdan
ve ben yine mutlu olurum....

baba...

gittikçe babama benzemek ne kadar garip
heyecanlarımız da tepkilerimiz de ne kadar benziyor...

hayata karşı dimdik duruşumuza karşın
içimize gömdüğümüz duygusallığımız,

hayatıın hiç bir döneminde aynı fikirde olmadığım bir insanı
bu kadar iyi hissedebilmek ve anlamak...
işte bu ne kadar benzediğimizi gösteriyor.

çaresizliğinde içimin dağlanması,
gülüşünde ufak çocuklar gibi sevinmem,
göz yaşında (içine akıttıklarını o kadar iyi biliyorum ki)
çöküşüm...

nasıl anlatayım işte... o adam benim babam.
o adam ben...
o adam ADAM!


9 Şubat 2014 Pazar

ömrümü sana adamışken,
beni ömrümden vaz geçirme...


üstaddan araklamaca

Görev Tantuni

Operasyon timi yavaş ve temkinli adımlarla kapıya doğru yaklaşıyorlardı. Önde takım lideri Nakamurat ve hemen  ardında ise yaveri Katze! Her adım atışlarında bir heyecan kasırgası oluşuyordu yüreklerinde! Takım lideri Nakamurat, son kez planın üzerinden geçmenin akıllı bir fikir olacağını düşündü...
Nakamurat: "Arkadaşlar, operasyonun adı Görev Tantuni! Kapıyı ben açacağım. Katze, sen beni kollayacaksın! Tıpkı Tango ve Cash gibi olmalıyız."
Katze: "Tamamdır Üstat!"
Nakamurat: "Seyit! Ben kapıyı açtıktan sonra sen tepsinin sağından dolaş. Şinasi, sen de solundan! Tepsi etrafında tam tur attıktan sonra birbirinize ulaşınca tepsinin önünde konuşlanın!"
Şinasi: "Okey sir!"
Nakamurat: "Türkçe konuş lan! Güzel Türkçe'mizi koruyalım! Neyse, Selim sen ise... Hımmm... Bilemedim ki, ya dal işte, Allah ne verdiyse!!! Hadi bakalım, Allah'a emanet olun!"
Kapının yanı başına geldiler. İçeriden gelen koku hepsinde bir sabırsızlık yaratıyordu. Nakamurat ve Katze yanyana durup yavaşça etraflarına baktılar. Nakamurat, gözüm üstünüzde işareti yaparak, olayın kontrolünün elinde olduğunu gösterdi. Ve, ve, ve...
Kapının tokmağını  yavaşça indirdikten sonra, ellerindeki ekmekler ile içeri girdiler. Seyit ve Şinasi tepsi etrafında tam tur dönerek ve sonunda birbirlerine çarparak tepsi etrafında konuşlandılar. Selim'in ise ne yaptığını bilen yoktu. Bu bir şok olmalıydı. Tepkisiz bir şekilde tepsi içerisindeki Tantuni'ye bakıyordu. Mallık diz bouyuydu yani.
Nakamurat: "Selim, Selim! Kendine gel!" diye yırtınıyordu. Sonunda çaresini buldu.
Nakamurat:"Selim Tantuni bitiyor!" narasını duyan Selim, tıpkı Pamuk Prenses edasıyla uyanıp koşar adımlarla tepsi başına geldi.
Artık tüm tim tepsi başındaydı. Buharı tüten, kokusu ile insanı kendinden alan Tantuni sadece bir kaşık uzaklarındaydı. Hepsi takım liderinden gelecek emri bekliyordu.
Seyit:"Hadi komutan, daha niye bekliyoruz? Bitirelim şu işi!"
Nakamurat: "Acele etme Seyit! Yavaş yavaş!" 
Ve son emir gelir:
Nakamurat: "Kaşıklar hazır!!! Hücummmmm....."


Katze, bu sefer de ben saçmalayayım dedim. Hadi sen kap gel rakıyı da beraber demlenelim ;)

http://nakamurat.blogspot.com.tr/2012/02/gorev-tantuni.html

hık

haydi gidelim
sen,
ben,
bir çanta,
bir kaç kitap
belki yanımıza alacağımız
bir kaç hatıra...

sadece gidelim.
yer mi?

cemil, mal gelecek depoda yer aç

30 Kasım 2013 Cumartesi

yazamıyorum lan :/
elim kolum kırılmış gibi bir şey bu herhalde
zihnimde beliren cümlelerin hayat bulmamasının sebebi ne ola ki
ben ...  yazamamak...
sanırım bi hassiktir olup gitmek gerek