14 Aralık 2014 Pazar

sustuğum dizelerdesin kendime sakladığım... kimsenin duyamayacağı, kimsenin bilemeyeceği... benim bile unuttuğum...

22 Şubat 2014 Cumartesi

ağlamaklı

ben anne babamın arasında uyumaktan çok mutlu olurdum.
anne kokusu baba sıcaklığı dünyanın en güvenli yeri gibi gelirdi
aslında sadece mutluluktu küçük bir çocuk için
aile olmaktı belki de...

kimi geceler onlardan önce giderdim yataklarına,
onları beklerken sızar kalırdım.
sonra babam alırdı kucağına yatağıma yatırırdı
ama olsun yine de onlarla yatmış olurdum işte...

annem kızardı,
bazen sessizce gider odaya
usulca dürterdim babamı
"git öte git öte" derdim
kendime bir kıçlık yer açar yatardım...
sarılırdı babam
annemin söylendiğini duyardım ama olsun
ben o an çok mutluydum işte...

şimdi gitsem yanlarına
bu kazık kadar halimle
yine dürtsem usulca
"git öte git öte" desem
o adam yine alır beni yanına sarılır arkamdan
ve ben yine mutlu olurum....

baba...

gittikçe babama benzemek ne kadar garip
heyecanlarımız da tepkilerimiz de ne kadar benziyor...

hayata karşı dimdik duruşumuza karşın
içimize gömdüğümüz duygusallığımız,

hayatıın hiç bir döneminde aynı fikirde olmadığım bir insanı
bu kadar iyi hissedebilmek ve anlamak...
işte bu ne kadar benzediğimizi gösteriyor.

çaresizliğinde içimin dağlanması,
gülüşünde ufak çocuklar gibi sevinmem,
göz yaşında (içine akıttıklarını o kadar iyi biliyorum ki)
çöküşüm...

nasıl anlatayım işte... o adam benim babam.
o adam ben...
o adam ADAM!


9 Şubat 2014 Pazar

ömrümü sana adamışken,
beni ömrümden vaz geçirme...


üstaddan araklamaca

Görev Tantuni

Operasyon timi yavaş ve temkinli adımlarla kapıya doğru yaklaşıyorlardı. Önde takım lideri Nakamurat ve hemen  ardında ise yaveri Katze! Her adım atışlarında bir heyecan kasırgası oluşuyordu yüreklerinde! Takım lideri Nakamurat, son kez planın üzerinden geçmenin akıllı bir fikir olacağını düşündü...
Nakamurat: "Arkadaşlar, operasyonun adı Görev Tantuni! Kapıyı ben açacağım. Katze, sen beni kollayacaksın! Tıpkı Tango ve Cash gibi olmalıyız."
Katze: "Tamamdır Üstat!"
Nakamurat: "Seyit! Ben kapıyı açtıktan sonra sen tepsinin sağından dolaş. Şinasi, sen de solundan! Tepsi etrafında tam tur attıktan sonra birbirinize ulaşınca tepsinin önünde konuşlanın!"
Şinasi: "Okey sir!"
Nakamurat: "Türkçe konuş lan! Güzel Türkçe'mizi koruyalım! Neyse, Selim sen ise... Hımmm... Bilemedim ki, ya dal işte, Allah ne verdiyse!!! Hadi bakalım, Allah'a emanet olun!"
Kapının yanı başına geldiler. İçeriden gelen koku hepsinde bir sabırsızlık yaratıyordu. Nakamurat ve Katze yanyana durup yavaşça etraflarına baktılar. Nakamurat, gözüm üstünüzde işareti yaparak, olayın kontrolünün elinde olduğunu gösterdi. Ve, ve, ve...
Kapının tokmağını  yavaşça indirdikten sonra, ellerindeki ekmekler ile içeri girdiler. Seyit ve Şinasi tepsi etrafında tam tur dönerek ve sonunda birbirlerine çarparak tepsi etrafında konuşlandılar. Selim'in ise ne yaptığını bilen yoktu. Bu bir şok olmalıydı. Tepkisiz bir şekilde tepsi içerisindeki Tantuni'ye bakıyordu. Mallık diz bouyuydu yani.
Nakamurat: "Selim, Selim! Kendine gel!" diye yırtınıyordu. Sonunda çaresini buldu.
Nakamurat:"Selim Tantuni bitiyor!" narasını duyan Selim, tıpkı Pamuk Prenses edasıyla uyanıp koşar adımlarla tepsi başına geldi.
Artık tüm tim tepsi başındaydı. Buharı tüten, kokusu ile insanı kendinden alan Tantuni sadece bir kaşık uzaklarındaydı. Hepsi takım liderinden gelecek emri bekliyordu.
Seyit:"Hadi komutan, daha niye bekliyoruz? Bitirelim şu işi!"
Nakamurat: "Acele etme Seyit! Yavaş yavaş!" 
Ve son emir gelir:
Nakamurat: "Kaşıklar hazır!!! Hücummmmm....."


Katze, bu sefer de ben saçmalayayım dedim. Hadi sen kap gel rakıyı da beraber demlenelim ;)

http://nakamurat.blogspot.com.tr/2012/02/gorev-tantuni.html

hık

haydi gidelim
sen,
ben,
bir çanta,
bir kaç kitap
belki yanımıza alacağımız
bir kaç hatıra...

sadece gidelim.
yer mi?

cemil, mal gelecek depoda yer aç