25 Ocak 2011 Salı

yaz yaz yaz bir kenara yaz

uzun uzun yazmak istiyorum aslında içimde ne varsa. ama tek satır çıkartamıyorum. biliyorum ki kelimelere döksem herşeyi çok rahatlayacak zihnim ama yapamıyorum işte.
ne zaman ki uygun bir kelime bulsam haliyet-i ruhiyeme tercüman olacak, sadece o kelimede kalıyorum.
aslında bir tek kelime de olsa çok şey ifade ediyor.. ama sadece bana..
oysaki anlatsam uzun uzun cümlelerle herşeyi. kussam içimde ne varsa.
sövsem kime kızdıysam, ya da süslü tümceler kursam sevincime sebep olana
ya da bir masal yazsam sevgimi anlatacak...

belki bir varmış bir yokmuş ile başlamaz benim masalım, pirelerde muhtemelen berberlik sektörüne girmemiş olur ayrıca hiç de işim olmaz dedemin beşiğini sallamakla, illa biri sallayacaksa nenem sallasın bana ne.

hemen hemen her masalda olduğu gibi benim masalımda da bir prens ve prenses olur. ama onların gidişatı ne şekilde olur inanın bana en ufak bir fikrim yok. ruh halime göre şekillenir erecekleri murad. haa ben cıkarmıtım kerevete o da meçhul. standart bir masal olmaz gibime geliyor :) e tabi kime anlatacağım da bu masalın gidişatını %79.3 oranında etkileyecektir.
şimdi yoldan geçen ahmete masal anlat deseler o adama ne anlatılır ki? kaldı ki sopa yeme ihtimalinin de olduğu bir ortam oluşabilir.
-ahmet abi sana masal anlatayım mı?
-haa??
-masal diyorum abi, anlatayım mı?
-la s...... ben masal olmusum zaten

gibisinden bir diyalog olusabileceği inkar edilemez. bir de ahmet ne anlar masaldan adamın çok mu umrunda benim anlatacağım masal. dinlemez bile. e o dinlemezse ben hiç anlatmam. tut ki anlattım hiç de içten olmaz :)

ama bir de sevdiğin insana bunu anlatmak var ( lan yazmaktan anlatmaya da geldik, ben en iyi yazma moduna gireyim)
prensle prensesin o dillere destan aşkını hemen kendininmiş gibi aktarırsın :) daha doğrusu yaşadığını  dillere destan hale getirirsin. içinde kuşlar böcekler olur "kelebekler", "papatyalar" belki de "uğur böcekleri" olur...
baştan uydurayım diye başlardım heralde. yani kısa cümleler, basit kelimeler vs
ama ilerledikçe cümlelerin samimiyeti kaçınılmaz olur. çünkü ilk engeli aşmışımdır ve de aktarmaya başlamışımdır içimdekileri. bundan sonrası zaten kendiliğinden gelişir. suratta bir gülümseme ile yazarsın :)
yazarken garip olursun, yaşarsın tek tek yazdığın yer anı. cümleler uzamaya başlar. hiç bitmesin diye masalın her bir anı uzun uzun süslersin aklına gelen en afilli kelimelerle...

elbette ki her masalda olduğu gibi kendi yazdığımda da bir son olacak hiç sonu gelsin istemesem de.
haa bu son nasıl bir son olur işte o konu her daim muallak.
ben beyaz atımı alıp prensesimi de arkasına atıp güneşin batışına doğru mu giderim redkit misali,
yoksa prenses cadıların yaptığı büyülerle kurbağaya mı dönüşür ( ha derseniz ki kurbağaya dönüşen prens değil mi? o zaman derim ki masal benim size ne )
ya da prenses birden kötü yola mı düşer ( ki belli olmaz yapabilirim ) belli olmaz... belki de yeşilçam tadı verip kavuşamayan aşıklara çeviririm hikayeyi fonda senede bir gün çalıp :) dur ya en temizi prenses ölsün prens de kendini içkiye versin.

yok ya ben masal filan yazmayayım ya da ben aslında hiçbirşey yazmayayım. ta ki hislerime kavuşana kadar...
bir bok hissetmeyince yazılmıyor ki be kardeşim...

neyse ben en temizi bir film izleyeyim.

herkese mutlu noeller

bu arada resim ne alaka derseniz, kendime kırmızı kart gösteriyorum bu yazıyı yazarak 48 kusurlu hareketten birini kasten yaptığım için. umarım federasyondan ceza gelmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder